“Tüşe-i cândır gidâ-yı ehl-i devletdir gülâc”

Güllaç can için azıkdır. Saadet verici gıdadır. – Yahya Efendi divanı

Hakkımızda

Saffet Abdullah markasının hikâyesi, Abdullah Efendi’nin Osmanlı-Rus savaşı nedeniyle Kırım’dan İstanbul’a gelerek Bekir Efendi adında yaşlı bir güllaç ustası ile beraber Topkapı sarayında Güllaç dökmesiyle başlar. Bekir Efendi’nin vefatından sonra Abdullah Efendi, Büyük Saray Meydanı’nda un ve nişasta yapımı için değirmen, güllaç dökmek içinse kömür ocaklarının yapımını tamamlar (1881). Şimdiki Zeytinburnu ve Edirnekapı bölgesinde yetiştirdiği buğday ve mısırları kullanarak değirmeninde ve taş dibeklerde un ve nişasta yapar. Kömür ateşinde ısıttığı tavalarda tek başına saraya güllaç dökmeye devam ederek “Saray’ın Güllaççısı” unvanını alır.

Tarihçe

“Güllaç” olarak bilinen güllü aşımızın bir asırdan fazladır Saffet Abdullah markasıyla özdeşleşen hikâyesi, Anadolu coğrafyası ve toplumumuzun yaşam alışkanlıkları ile yoğrulan tarihsel ve kronolojik süreçle birlikte şekillenmiştir. Bu süreç, atalarımızın bulundukları topraklar üzerinde genellikle yerleşik olmayan bir yaşam düzenine sahip oldukları uzun bir dönemi içerir. Doğal olarak meşguliyet alanları, konaklama, mutfak düzeni, sosyal ilişkiler vb. gibi birçok alanda yaşam alışkanlıkları bu göçebe düzene göre şekillenir. Sabit bir mutfak düzenine sahip olmayan göçebe toplumların yaşamlarında, odun ateşinin üstünde ısıtılan kazanlar ve saç tavalarla pişirme yöntemi kullanılırdı. Bu tavaların üzerine değişik tahılların öğütülen biçimleri sulu hamur kıvamında dökülerek pişirilir ve pişen yufkaların aralarına ilave edilen sebze, et, şeker vb. ile hemen tüketilir veya yufka yaprakları iyice kurutulur, süt veya su ile ıslatılarak kullanılmak üzere saklanırdı.