Güllaç

Güllaç

Güllaç

Tarihçesi

15. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı’da halk, mısır nişastasından yufkalar açar ve bu yufkaları saklarmış ve bu yufkalar havayla temas halinde olduğu için zamanla kururmuş. Halk da kuruyan bu yufkaları süt ve şekerle ıslatıp yermiş. Zamanla içine gül suyunun eklenmesiyle “güllü aş” ismini almış. İlerleyen zamanda tatlının adı “güllaç” a dönüşmüş.

Güllaç saraya ilk kez 1489’da girmiş. Kastamonulu Ali Usta’nın, elinde kalan kuru yufkaları, saray görevlilerinin Kastamonu gezisi sırasında şekerli sütle ıslatıp ikram etmesiyle Osmanlı sarayına girmiş ve sarayın gözbebeği olmuş. Ali Usta bir ferman ile saraya getirilmiş ve Tatlıcıbaşı yapılmış. Osmanlı sarayının sofralarından eksik edilmeyen güllaç tatlısının yaprakları Osmanlı döneminde kömür ocaklarında sac tavalarda yapılırmış. Kamıştan yapılan sırt küfeleriyle de paşa konaklarına taşınmış. Bazı kaynaklarda Kanuni Sultan Süleyman’ın çocukları için düzenlediği sünnet törenlerinde ikram ettiği de yer alır.

 

Güllaç İmalatı

Güllaç yapraklarının üretiminde, mısır nişastası ve buğday unu, özel olarak filtrelenmiş su ile karıştırılarak, özgün yoğunlaşmada güllaç hamuru elde edilir. Bu bileşim 100-150oC sıcaklığa sahip özel davalara dökülerek su formu giderilir. Piştiğinde tavanın üzerinden (kendiliğinden) ayrılan güllaç yaprakları belli bir oranda nem içeren ortamlarda kurutulur.

Kurutulan güllaç yaprakları otomatik makinelerde 400 g’lık tepsi ve poşet ambalaj şeklinde paketlenip tüketime sunulur.

Güllaç yapraklarının üretimi, el emeği ve deneyim gerektirdiği gibi saklanması ve tüketiciye sunulması da oldukça önemli aşamalar içermektedir.

Bu son ürün tamamen doğal olup hiç bir katkı maddesi içermemektedir. Zira bu katkısız unlu mamulün Güllaç tatlısı yapılmak üzere tüketiciye sunulmasına kadar geçirdiği lojistik süreç (saklama, depolama ve dağıtım) sağlığa uygun bir üretim süreci ve dayanıklılığının kanıtıdır.

İşte bu haliyle güllaç “Sağlıklı Doğal Ürün” kavramının en güzel örneklerindendir ve çabuk yapılabilen kolay bir menüye sahiptir. Bir İskoçyalı müellifin deyimi ile “Fine Fast Food” gibi uluslararası bir beğeni kazanmıştır.

Saffet Abdullah Güllaç Poşet Ambalaj

  • 400 gr x 25 paket
  • Net : 10 kg
  • Brüt : 12 kg

Muhteviyat: Mısır Nişastası, Buğday Unu, Su

Saffet Abdullah Güllaç Tepsi Ambalaj

  • 400 gr x 15 paket
  • Net : 6 kg
  • Brüt : 9 kg

Muhteviyat: Mısır Nişastası, Buğday Unu, Su

Saffet Abdullah Dökme Güllaç

  • Net : 10 kg
  • Brüt : 12 kg

Muhteviyat: Mısır Nişastası, Buğday Unu, Su

Saffet Abdullah Küçük Boy (Mini)

  • 100 gr x 30 paket
  • Net : 3 kg
  • Brüt : 4 kg

Muhteviyat: Mısır Nişastası, Buğday Unu, Su

Saffet Abdullah Glutensiz Küçük Boy (Mini)

  • 100 gr x 30 paket
  • Net : 3 kg
  • Brüt : 4 kg

Muhteviyat: Mısır Nişastası,  Su

Kemalpaşa

Kemalpaşa

Kemalpaşa

Tarihçesi

Asıl adı Mustafa Kemal Paşa Peynir Tatlısı’dır fakat halk arasında Kemalpaşa Tatlısı olarak anılmaktadır.

Geçmişine ait tam olarak net bir bilgi olmasa da Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve 1. Dünya savaşı başlarında ilçeye gelen (o zamanki adı Kirmasti) muhacır (göçmen) ailelerin bu lezzeti ilçeye getirdikleri rivayet edilir.

O dönemlerde sadece koyun sütünden senenin belli zamanları evlerde tüketilmek için yapılmış bir tatlıdır.

Kendine has tadıyla başka hiçbir tatlıya benzememesi nedeniyle ünü ilçeye gelen misafirler tarafından başta Bursa merkez ve ilçelerine yayılır.Kısa sürede lezzeti sayesinde ilçe lokantalarında ve tezgalarda yerini alır.

Koyun sütünden üretilen özel peynirle hazırlanan bu lezzetli tatlı senenin sadece birkaç ayı üretilebiliyordu.Bu sebep yaygınlaşması açıdan büyük bir sorundu.Koyun sütü bittiğinde gelen talepler geri çevrilmek zorundaydı. Özellikle kış mevsiminde çok aranan bir lezzet olmuştu.

Bunun üzerine tam tarih bilinmesede 1955-1960 yılları arasında üreticiler  12 ay boyunca bu lezzeti üretmek için çalışmalara başlamış ve koyun sütü yerine senenin 12 ayı bulunabilen inek sütünden MUSTAFAKEMALPAŞA  PEYNİR TATLISI ‘nı üretmeye başladıklarında artık lezzeti diğer illere ulaşmaya başlamıştır.

İlçe halkı tarafından PEYNİR TATLISI olarak bilinen bu lezzet sadece ilçemize özgü olduğu için lezzeti ilçe dışına çıktığı zamanlardan beri MUSTAFAKEMALPAŞA PEYNİR TATLISI, MUSTAFAKEMALPAŞA TATLISI ya da kısa adıyla KEMALPAŞA TATLISI olarak  anılmaya başlamıştır.

Fakat içersindeki taze peynir ve yumurta 3-4 gün içinde küflenmeye sebep olmaktadır..

Bu sebeple yine tam tarih bilinmese de üreticiler bu tatlıyı düşük sıcaklıktaki fırınlarda kurutup içindeki nemi münkün olduğunca azaltarak daha dayanıklı hale getiriler.

Bugün itibariyle taze ürünler Mustafakemalpaşa’ya yakın il ve ilçelerde satılırken, kurutulmuş ürünler ülkenin dört bir yanında raflarda yerini almıştır.

Yıllar önce evlerde misafir ikramı olarak başlayan bu yolculuk günümüz itibariyle sektör haline gelmiş coğrafi işaret tescili çalışmalarına başlanmış birçok fuar ve organizasyonda yerini almıştır.

Kemalpaşa Üretimi

Lezzetindeki en büyük sır yörenin sütlerinden yapılmış özel bir peynirden üretilmesidir.Bu peynir içersine irmik,yumurta,un ilave edilerek hamur haline getirilip şekillendirme makinalarından geçerek pişirilmeye hazır hale getirilir.Tek fırınlanmış (taze) ürünler oda sıcaklığında 3 gün içinde tüketilmeli ya da -18 C saklanmalıdır.

Kurutulmuş ürünlerin oda sıcaklığında raf örü 1 yıldır.

Diğer tatlılar gibi şerbet üzerine dökülerek değil tam tersi şerbet ile birlikte kaynatılarak hazırlanır.Şerbet için kullanılacak olan su ve şeker paketlerin gramajına veya adetine göre değişkenlik gösterip satın almış olduğunuz pakette bu bilgileri bulabilirsiniz.

Saffet Abdullah Kemalpaşa

  • 150 gr x 40 paket
  • Net : 6 kg
  • Brüt : 7 kg

Muhteviyat: Tuzsuz Peynir, İrmik, Buğday Unu, Yumurta, Kabartma Tozu

Saffet Abdullah Peynir Tatlısı

  • 150 gr x 40 paket
  • Net : 6 kg
  • Brüt : 7 kg

Muhteviyat: Tuzsuz Peynir, İrmik, Buğday Unu, Yumurta, Kabartma Tozu

Tel Kadayıf

Tel Kadayıf

Tel Kadayıf

Tarihçesi

Kadayıfın tarihi Selçuklular dönemine kadar uzanmaktadır. Selçuklu ve Anadolu Beylikleri zamanında imaretler ve aşhanelerde verilen yemekler listesinde kadayıfın da bulunduğu, ayrıca “Berayı Hassa” adındaki mutfak defterlerindeki kayıtlardan sultanın tercihleri arasında kadayıfın bulunduğu nakledilmektedir.

Tel kadayıf, “un ve suyla hazırlanıp, özel kalıplardan ince şeritler halinde dökülerek sıcak saçta kurutulmuş hamur ve bununla yapılan tatlı” şeklinde tarif edilmektedir. Bazı tarih kitaplarında, Türklerin unlu mamülleri çok sevdikleri, dolayısıyla her mutfağın malzeme açısından zengin olduğu, bu malzemelerden birinin de kadayıf ve baklava tepsileri olduğu belirtilmektedir.

Üretimi

Hamur makinasına, un miktarına göre, su alınır. Makina çalıştırılarak, un yavaş yavaş makinaya dökülür. Su ile un karışımını en iyi şekilde sağlamak için, hamur makinada bir süre döndürülür. İstenilen akıcılık sağlandıktan sonra, hamur dinlendirme teknesine süzülerek alınır. Burada hava şartlarına bağlı olarak bir süre dinlendirilir.

Daha sonra hamur stil adı verilen, ince delikli hazneden geçirilir ve döküm işlemi başlar. Döner tepsi alttan ısıtılarak kadayıf tepsisinin üzerine dökülür. Bir tur tamamlandığında, tepsi üzerinde fırça yardımı ile kadayıf bandının üzerine atılır. Oradan bir işçi yardımı ile kadayıf eşit miktarlarda toplanır.

Tel raflara atılarak, içerisindeki buhar atılır. Kadayıf dinlendirildikten sonra tartım ve ambalajlama yapılarak, üretim tamamlanmış ve servise hazır duruma gelmiştir.

Mikrobiyolojik olarak, şekerli gıda kategorisine girse de kadayıf saklanırken, kuru olarak muhafaza edildiğinde, mikrobiyolojik kirlenme oranı oldukça düşüktür. Bunun yanı sıra, şerbet döküldükten sonra, kısa süre içerisinde tüketilmesinde yarar vardır.

Saffet Abdullah El Yapımı Lüks Fincan Kadayıf

  • 400 gr x 12 paket
  • Net : 10 kg
  • Brüt : 12 kg

Muhteviyat: Buğday Unu, İçme Suyu

Şekerpare

Şekerpare

Şekerpare

Tarihçesi

Hamuru hazırlandıktan sonra, ufak parçalara bölünüp, yuvarlak biçiminde ayırılan Şekerpareleri fırına koymadan önce, üstlerine tuzsuz fındık, fıstık, badem, ceviz vb. kuruyemişlerden birer adet konur.

Çeşitli yapım teknikleri olan Şekerpare’nin, değişmeyen tek özelliği şerbetli olmasıdır; bu nedenle bazı yörelerde adı “Şerbetli kurabiye” olarak da geçer. Farklı bir aroma katmak amacıyla genelde şerbetine az miktarda limon suyu, limon kabuğu rendesi ya da vanilya eklenir.

Malzemeler: – 4 yumurta sarısı – 1 paket yumuşak margarin – 125 gr. toz şeker (1 yemek kaşığı 25 gr. tekabul ediyor) – 1 limon (kabuğu hamura rendelecek.yarım limon şerbete sıkılacak) – 450 gr. un – 1 paket vanilya – 1 paket kabartmatozu – 1 kase bütün fındık içi

şerbeti için; – 400 gr. toz şeker (4 su bardağı) – 4,5 su bardağı su

Şekerpare tarifi: Önce şerbet hazırlanır. Büyük bir tencereye malzemeler koyularak, kaynamaya başladıktan sonra, orta hararetli ateşte 15 dakika kadar pişirilerek koyulaşması sağlanır. (Baklava şerbeti kadar yoğun değil.) Derin bir kapta margarin ve 125 gram şeker karıştırılır. Yumurta sarıları, limon kabuğunun rendesi eklenerek yoğurulur. 450 gram unun büyük kısmı, kabartma tozu ve vanilya eklenerek hamur tekrar yoğurulur. Kalan un eklenerek hamura iyice yedirilir. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alınarak, yuvarlanır ve yağlanmamış tepsiye dizilir. Ortalarına bütün fındık batırılır. 200 dereceye ısıtılmış fırında hafif pembeleşinceye kadar pişirilir. Tatlının bir püf noktası da; şerbetin ılık, tatlının sıcak olmasıdır. (Şerbet tamamen soğuk veya sıcak olmamalı.) Fırından çıkan tatlılar, ılık şerbet tenceresinin içine atılarak şerbeti çekmesi sağlanır. (Şekerpareleri tencerenin içinde birer tur döndürmenizde yeterli gelebiliyor.) Tepsiye dizilen ıslak şekerparelerin üzerine kalan şerbet gezidirilir ve tepsinin üzeri kapatılır. 1 gece şerbette bekleyen tatlı ertesi gün tam kıvamında servise hazır olur.

 

Üretimi

Hamuru hazırlandıktan sonra, ufak parçalara bölünüp, yuvarlak biçiminde ayırılan Şekerpareleri fırına koymadan önce, üstlerine tuzsuz fındık, fıstık, badem, ceviz vb. kuruyemişlerden birer adet konur.

Çeşitli yapım teknikleri olan Şekerpare’nin, değişmeyen tek özelliği şerbetli olmasıdır; bu nedenle bazı yörelerde adı “Şerbetli kurabiye” olarak da geçer. Farklı bir aroma katmak amacıyla genelde şerbetine az miktarda limon suyu, limon kabuğu rendesi ya da vanilya eklenir.

Malzemeler: – 4 yumurta sarısı – 1 paket yumuşak margarin – 125 gr. toz şeker (1 yemek kaşığı 25 gr. tekabul ediyor) – 1 limon (kabuğu hamura rendelecek.yarım limon şerbete sıkılacak) – 450 gr. un – 1 paket vanilya – 1 paket kabartmatozu – 1 kase bütün fındık içi

şerbeti için; – 400 gr. toz şeker (4 su bardağı) – 4,5 su bardağı su

Şekerpare tarifi: Önce şerbet hazırlanır. Büyük bir tencereye malzemeler koyularak, kaynamaya başladıktan sonra, orta hararetli ateşte 15 dakika kadar pişirilerek koyulaşması sağlanır. (Baklava şerbeti kadar yoğun değil.) Derin bir kapta margarin ve 125 gram şeker karıştırılır. Yumurta sarıları, limon kabuğunun rendesi eklenerek yoğurulur. 450 gram unun büyük kısmı, kabartma tozu ve vanilya eklenerek hamur tekrar yoğurulur. Kalan un eklenerek hamura iyice yedirilir. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alınarak, yuvarlanır ve yağlanmamış tepsiye dizilir. Ortalarına bütün fındık batırılır. 200 dereceye ısıtılmış fırında hafif pembeleşinceye kadar pişirilir. Tatlının bir püf noktası da; şerbetin ılık, tatlının sıcak olmasıdır. (Şerbet tamamen soğuk veya sıcak olmamalı.) Fırından çıkan tatlılar, ılık şerbet tenceresinin içine atılarak şerbeti çekmesi sağlanır. (Şekerpareleri tencerenin içinde birer tur döndürmenizde yeterli gelebiliyor.) Tepsiye dizilen ıslak şekerparelerin üzerine kalan şerbet gezidirilir ve tepsinin üzeri kapatılır. 1 gece şerbette bekleyen tatlı ertesi gün tam kıvamında servise hazır olur.

Saffet Abdullah Şekerpare

  • 250 gr x 30 paket
  • Net : 7,5 kg
  • Brüt : 8,5 kg

Muhteviyat: Buğday Unu, Bitkisel Margarin Yağ, Şeker, Yumurta, Kabartma Tozu

Saffet Abdullah Fındıklı Şekerpare

  • 250 gr x 30 paket
  • Net : 7,5 kg
  • Brüt : 8,5 kg

Muhteviyat: Buğday Unu, Bitkisel Margarin Yağ, Şeker, Yumurta, Kabartma Tozu

Mantı

Mantı

Mantı

Tarihçesi

Mantının kökeni tam olarak belli değildir. Çincedeki mantou kelimesi mantı kelimesinin kaynağı olarak gösterilse de, aynı yemeği ifade etmek için farklı Çince karakterler kullanılmıştır. Bu durum, Çinlilerin yabancı bir kelimeyi yazı sistemlerine uyarlamaya çalıştıklarını göstermektedir. Buna karşın, mantou kelimesine Jin handanı (MÖ 266- MÖ 420) kayıtlarında rastlanmaktadır. Ayrıca benzer yemekler önceki dönemlerde Çin’de üretilmiş ve tüketilmiştir. Aynı yemeği tanımlayan manshou” ve zhenbing  kelimeleri önceden de kullanılmaktaydı. Mantou ilk dönemlerde etle doldurulmaktaydı.Wu Çincesinde moedeu olarak adlandırılan yemek de doldurulmuş çörek anlamına gelmektedir. Bununla beraber Mandarin ve Çincenin diğer lehçelerinde, mantou kelimesi buharda pişirilmiş çörek anlamına gelir, baozi kelimesi ise antik dönemde yapılan ve etle doldurulmuş yemeği tanımlamaktadır.

Mantı Moğol İmparatorluğu topraklarında da ortaya çıkmış olabilir. Mantının bazı türleri Çin’in kuzeybatısında yaşayan Uygurlara dayanmaktadır. Mantadan bahseden en eski kaynağın 1330’da Hu Sihui tarafından yazılmış Yinshan Zhengyao adlı eser olduğu düşünülmektedir. Hu Sihui, Yuan Hanedanı İmparatoru Buyantu Han’ın terapistiydi.

Biber sosuyla servis edilen Uygur usulü mantı

Bu yemeğin Türkler ve Moğollar tarafından Orta Asya’dan Anadolu’ya İpek Yolu boyunca taşındığı genel olarak kabul görmektedir. Holly Chase’e göre, Türk ve Moğol atlıları göçleri sırasında yanlarında donmuş veya kurutulmuş mantı taşımıştır. Türk ve Moğol birlikleri, mantıyı kamp ateşinde kolaylıkla yenebilecek duruma getirebiliyordu. Ermeni bir araştırmacıya göre, 13. yüzyılda Ermeniler ve Moğollar arasındaki kültürel etkileşim sonucunda mantı Kilikya Ermeni Krallığı’nda tüketilmeye başlamıştır.[16] Türkçe konuşan halklar, kendileriyle beraber be yemeği de Anadolu’ya getirmiştir. Anadolu’da yemeği adı mantıya dönüşmüştür. Tatarlar Kayseri şehrine yerleştiğinde, bölge mantısıyla ünlenmiştir.

Kore mutfağındaki mandu yemeğinin de 14. yüzyılda Moğollar tarafından Kore’ye getirildiği düşünülmektedir. Bununla beraber, bazı araştırmacılar mantının Orta Doğu’da ortaya çıktığını ve İpek Yolu ile beraber Çin ve Kore’ye yayıldığını düşünmektedir.

Osmanlı mutfağındaki en eski yazılı mantı tarifi 15. yüzyılda Muhammed bin Mahmud Şirvani tarafından yazılmış yemek kitabında yer almaktadır. Şirvani’nin kitabında geçen versiyonda, kuzu kıymaları ve ezilmiş nohutlar bir hamurun içine doldurulduktan sonra yemeğe tarçın ve sirke ilave edilmektedir. Sumakla süslenen yemeğin, günümüzdeki mantılar gibi sarımsaklı yoğurt sosuyla servis edildiği yazmaktadır.

İlk Türk yemek kitaplarının çoğu mantı adında bir yemekten bahsetmemektedir. İlk basılı yemek tarifi kitabı Melceüt`t Tabâhhin, 1844’te yayınlanmıştır. Bu yemek kitabında mantıya benzeyen Tatar böreğinin tarifi yer almaktadır. Tatar böreği mantıdan farklı olarak sarımsaklı yoğurtla servis edilmemektedir. Osmanlı’da İngilizce yazılmış ilk yemek kitabı ve 1880’de yayımlanmış üçüncü yemek kitabı da aynı tariften bahsetmektedir. 1880’de yazılmış başka bir yemek kitabındaki tarifte, mantı kıyma ve sarımsak yoğurtla servis edilen katmanlı bir hamur yemeği olarak geçmektedir. Bu kitapta Tatar böreğinin peynirle doldurulmuş versiyonu piruhinin tarifi de yer almaktadır.

Türkiye mutfağı

Türk mutfağında mantı, Orta Asya yemek kültürü ile kıyaslandığında farklılaştığını söyleyebiliriz. Türk mutfağında mantı yapımı, Orta Asya mutfağına kıyasla daha çok emek gerektirir.

Türk mutfağında mantı genellikle; üzerine ilave edilen salça, eritilmiş tereyağı ve yoğurt ile servis edilir. Bunun dışında baharat tercihi ise çoğunlukla nane ve sumaktır. Bölgelere göre zaman içerisinde farklılaşmıştır.

Kayseri ile özdeşleşen mantı, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tescillenmiş ve 2009 yılında coğrafi işaret belgesi almıştır. Bölgelere göre mantı; Sinop, Boşnak, Gürcü, Sivas ve Çorum mantısı gibi farklı isimlerle anılmaktadır. Trakya usulu mantı da et suyu veya salçalı su dökülerek tepside pişirilir. Bir çeşit böreği andırır, bilindik mantıdan farkı kızarmış tepsi mantısıdır. Mantı, aynı zamanda Nevşehir’de de popülerdir.

Saffet Abdullah Mantı

  • , Baharatlar500 gr x 20 paket
  • Net : 10 kg
  • Brüt : 11 kg

Muhteviyat: Sert Buğday Unu, Yumurta, Soya, Tuz, Arıtılmış Su, Baharat

Erişte

Erişte

Erişte

Tarihçesi

4 bin yıllık geçmişe sahip olan erişte, Çin ‘de “lamien” (uzayan hamur) adıyla hayat bulmuştur.

Dünyaca ünlü Sinologlardan Antony Garnaud, Marco Polo’nun büyük Asya seyahatinden sonra batıya götürdüğü, burada pasta, makarna adını aldığını belirtirken, ipekyolu başta olmak üzere ticaret yolları ile Anadolu’ya geldiğini, Orta Asya Türklerinin etkisi olduğunu ekliyor.

Erişte ya da kesme; un, yağ ve tuz karışımı olan yufka hamurun bıçakla ince çubuk veya kare şeklinde kesilmesi sonucu elde edilen bir tür makarnadır. Kesildikten sonra oda sıcaklığında tutarak, fırında veya tavada kurutulur. Türkiye’nin bazı bölgelerinde hamura yumurta da eklenir. Süt, peynir altı suyu tozu gibi maddeler de eriştenin hamuruna katılabilir. Dünyanın birçok ülkesinde farklı çeşitlerde yapılmaktadır. Orta asya ülkelerinde “kesme” adı ile bilinir. Aynı zamanda Çin ve Orta Asya’da tüketilen lagman aşına benzerlik gösterir.

Çorbasından makarnasına kadar birçok şekilde tüketilir. Kayseri’nin Develi ilçesi hakkında yazan Ahmet Gürlek´e göre kesmeli çorba yapımında makarna pişirildikten sonra aynı suya yoğurt ve kıymalı salça ilave edilirmiş. Tuncer Baykara çalışmasında elle yenilen “beş parmak” yemeğin et parçaları ve kesme ile yapıldığını anlatıyor.

Erişte kurutulan, saklaması kolay olduğu için göçebe topluluklarının önemli bir gıdası olarak yer alıyor.

Günümüze kadar gelen erişte buğday unu, süt, yumurta, tuz katılarak hazırlanan ince kesilen bir makarnadır.

Bitkisel protein, B grubu vitamin ve karbonhidrat bakımından zengindir.

Doğal ürünlerle üretilen erişte sebzeli olarak da üretilmektedir.

Üretimi

Çorbasından makarnasına kadar birçok şekilde tüketilir. Kayseri’nin Develi ilçesi hakkında yazan Ahmet Gürlek´e göre kesmeli çorba yapımında makarna pişirildikten sonra aynı suya yoğurt ve kıymalı salça ilave edilirmiş. Tuncer Baykara çalışmasında elle yenilen “beş parmak” yemeğin et parçaları ve kesme ile yapıldığını anlatıyor.

Erişte kurutulan, saklaması kolay olduğu için göçebe topluluklarının önemli bir gıdası olarak yer alıyor.

Günümüze kadar gelen erişte buğday unu, süt, yumurta, tuz katılarak hazırlanan ince kesilen bir makarnadır.

Bitkisel protein, B grubu vitamin ve karbonhidrat bakımından zengindir.

Doğal ürünlerle üretilen erişte sebzeli olarak da üretilmektedir.

Saffet Abdullah Erişte

  • 500 gr x 20 paket
  • Net : 10 kg
  • Brüt : 11 kg

Muhteviyat: Buğday Unu, İrmik, Arıtılmış Su, Tuz, Yumurta